Kurumların büyük verinin tam potansiyelinden yararlanabilmeleri için önemli miktarda veri toplayıp bunları analiz etmeleri yeterli değildir. Tüm dikkatin büyük verinin üstesinden gelebilecek altyapı ve sistemleri geliştirmeye odaklanması eksik bir yaklaşımdır. Veri varlıklarından maksimum faydanın nasıl sağlayacağı da bilinmelidir. Bu kurumsal farklılaşma gerektirir. Ancak, kurumlar farklılaşabilmek için gerekli kültür ve kapasiteye sahip olmalıdır.
Değişim veri bağlamında çoğu kez iyi yönetilemez. Sorunun çözümü için yeni veriler sağlanması ya da verilerin temizlenmesi, standart hale getirilmesi ve birleştirilmesi için büyük fedakarlıklar yapılır. Ama son durumda bu verilerle ne yapılacağı tam olarak bilinemez.
Son 10-15 senedir görev yaptığım şirketlere baktığımda; bazı kurumlarda bilgi hüküm sürer, her konu deneyimlere ve kanıtlara dayalı olarak değerlendirilir. Bu kurumların operasyonları ve platformları birçok açıdan son derece gelişmiştir. Ancak, veri varlıkları ve verilere ilişkin analizlerinin değerini sorduğunuzda cevap vermekte zorluk çekerler. Sonuçlara değil ne anladıklarına odaklanmışlardır. Veri analizini sadece teknolojiyle çözümlenebilecek bir süreç olarak ele alırlar. Doğru teknolojileri bulmaya odaklanarak geliştirmeleri gerekli insan sermayesini, becerileri ve süreçleri ihmal ederler. Sonuçlar değil faaliyetler ön planda tutulur. Sadece raporla ve cevap ver odaklıdırlar. Bunlar elde edildiğine görev tamamlanmış sayılır. Ne tür değerler üretildiği ve ne tür getiriler sağlandığına bakılmaz. İşte bu kültüre sahip kurumlar işlerini bir şekilde yürütürler ama ileriye doğru büyük hamleler yapmaları zordur. Verinin önemini anlamışlardır ama onu kullanma konusunda yetersizlikleri vardır. Deneyim ve bilgi büyük veriden maksimum faydanın sağlanmasında yeterli değildir. Değer yaratma, kültür değişikliği ve yenilik de gereklidir. Şöyle üç kategoride değerlendirebiliriz.
Değer yaratmaya odaklı olanlar: Veri analizinin anlayış kazandırmaktan çok değer ve sonuç üretmesi gerekli olduğunu anlamışlardır. Faaliyetlere değil etkilere ve sonuçlara odaklanırlar. Bu kurumları bekleyen bir tehlike vardır. İlk başlarda olumlu sonuçlar veren kültürel değişim devam ettirilmezse başladıkları noktaya geri dönebilirler.
İşlevsel yeniliğe odaklı olanlar: Felsefelerini bir seferlik sonuçlardan sürekli iyileştirmeye kaydırmışlardır. Tekrarlanabilirlik ve verim sağlamak üzere süreçlerini standart hale getirirler. Süreçlerinin sonuçlarının değerlendirilmesine önem verirler. Sadece sonuçlara değil tekrarlanabilirliğe ve tekrar kullanılabilirliğe de bakarlar. Bu sade işlevselliğe veya faaliyet verimine yönelik yaklaşımın bir adım ötesine geçmek ciddi bir yönetim kararlılığı gerektirir.
Sürekli farklılaşmaya odaklı olanlar: Nadir rastlanan bir bakış açısıdır. Bu aşamadaki kurumlar kültür, yönetim, ölçüm ve teknoloji yaklaşımlarını olgunlaştırmış ve dikkatlerini yıkıcı yeniliğe çevirmişlerdir. Bir bakıma pazarlarını yeniden tanımlayan devrimcilerdir. Kendi sektörlerinde lider konumdadırlar. Ulaştıkları seviyeyi elde ettikleri bir hedef değil yapacakları yenilikler için bir platform olarak değerlendirirler. Özellikle büyük miktarda verinin işlerinin özünü oluşturduğu sektörler bu yaklaşımdan önemli rekabetçi faydalar sağlar.
Şimdi düşünmemiz gereken; kendi kurum kültürümüz nasıl? değişimi nasıl hedefliyoruz? neler yapıyoruz?