Akıllı telefonlarımız, saatlerimiz, araçlarımız hepsi bir birine bağlı… Kısaca, birbirine bağlı insanlar ve aygıtlar muazzam miktarda veri üretmektedir. IoT’nin daha fazla yaygınlaşmasıyla oluşacak devasa veriyi tam anlamıyla ön göremiyoruz bile.
Fakat bu veriler işletmeler için değer üretilecek ham madde olmasına rağmen hacimleri ve karmaşık yapıları bu yöndeki çalışmaların önünde önemli bir engeldir. Dijital verilerin %99’dan fazlasının analiz edilmediği tahmin edilmektedir. Hem insanların hem IoT’nin ürettiği verilere yönelik yeni yaklaşımlar gerekiyor ve yapay zekâ tam bu noktada oyuna giriyor.
Bildiğini üzere Yapak zekâ (AI — Artificial intelligence) sistemleri; yapısal olan veya olmayan büyük miktardaki veriyi analiz ederek hipotezler üretir, olası yanıtlar bulur ve karar verme süreçlerini destekleyen tahminler ve öneriler sunar. Oyun bu noktada değişmeye başlıyor! IoT elde ettiğini verileri AI ye göndererek yeni aksiyonlar almasını sağlıyor. Diğer bir değişle, Yeni veriler geldikçe AI sistemleri tekrar programlanmaları gerekmeden kendilerini bu veriler temelinde uyarlar ve iyileştirirler.
Netleştirelim; IoT’nin üreteceği veri hacmi için klasik yaklaşımların yetersiz kaldığı gerçeği karşısında AI bir tercih değil bir zorunluluk olmaktadır. AI’nın IoT konusundaki diğer potansiyeli nesnelerin çevrelerini anlayacak ve bu bilgi temelinde mantık kurup öğrenecek AI yetenekleriyle donatılması olacaktır. Uzun vadede bu nesneler yazılı ve sözlü iletişim gibi insan benzeri etkileşim kurabilme yeteneği kazanacağı aşikârdır.